
Sevgili Balıkçı, yine sen geldin kaleme, başlattın hikâyemi
çam sakızı çoban armağanı paketinle, yanında yün patikler
kışa sıcak, yaza serin ve kehribarlar…
Bana yine bir kehribar bulacaksın fosillerin arasından ve
geçmişi yad edeceğiz birlikte, boynumda geçmiş zamanın
kehribarları, yaralarımda şimdilerin çam reçinesi.
Dokumacı kadın yaklaşıyor yanıma, yandı parmaklarım sabahın
köründe, su toplamış ellerini gösteriyor avuç açmış yakarır
halde kendince, sıvıyorum çam merhemini ellerine. Şaşkın!
İzlemede, günler sürer dokuyamam dediği halısına aynı günün
ışığıyla başlıyor düğümler atmaya sıra sıra. Şükürler olsun.
Bir kadın duruyor önümde, yüzü ameliyat yarası, yüz
kaslarının çalışmadığını tedavisinin uzun süreceğini anlatıyor
gözyaşıyla bir olmuş anlatımında. Çamın kolları yaklaşıyor
bedenine ve reçinesini damlatıyor, bir iki üç… Teslim olmuş
beklemede kadın, kim demiş derman yok diye, şimdilerde
gülümsemede, tüm kasları canlı.
Toros Dağları’nın işçisi, emekçisi anne tütsülemiş bahçesini
çamın gövdesiyle, koca kazanına atıyor gövdesinden sökülen
kabukları bir bir, tabaklıyor tereyağını yaptığı derisini çamın
mucizesiyle.
Günlerin uzantısında cildi gençleştiriyor sessizce.
Şimdi sıra kendisinde, dinleyin bakalım çamlarla kaplı
bölgenizde, sesleniyor tüm zamanlarda sizlere;
-Organik salgı maddesiyim, yaralandığımda üretirim reçinemi
bedenimde, bir tanemiz 100 kilo toz emerek havanızı
temizleriz, aynı oranda oksijen üretiriz, mideyi
kuvvetlendirir, solunum yollarını açarız. Kırışıklık, kuruluk,
yaşlılık için bir mucizeyiz. Açık yaraları dikiş gibi kapatır
mikrop kapmasını önleriz, anti bakteriyeliz. Yüz kaslarını
tedavi ederiz, deriyi dinçleştiririz.
Yanı başınızda, dibinizdeyiz…
Bir nefeslik sizdeniz, insanlardan saygı, koruma bekleriz…
EBRU MERGEN
